ÖZET
Sonuç:
Emzirme öz-yeterlilik düzeylerinin annenin yaşı, eğitim durumu, çalışma durumu, gebelik sayısı, doğum sayısı, çocuk sayısı, yaşayan çocuk sayısı ve bebeğin yaşından (hafta) etkilendiği belirlendi.
Bulgular:
Araştırmaya katılan annelerin yaş ortalamaları 26,40±4,77; %45,8’i lise ve üzeri mezun, %40,2’si bir çocuğa sahip, %67’sinin çalışmadığı saptandı. Emzirme Öz-Yeterlilik Ölçeği puan ortalaması lise ve üzeri mezun (62,77±8,02), çalışan (62,7±7,53), üç çocuğa sahip (64,47±5,56) annelerde anlamlı sonuç olduğu görüldü (p<0,05). Emzirme Öz-Yeterlilik Ölçeği puan ortalaması ile annelerin yaşı, gebelik sayısı ve bebeğin yaşı (hafta) arasında zayıf ve pozitif yönlü, doğum sayısı ve yaşayan çocuk sayısı arasında orta düzey ve pozitif yönlü ilişki olduğu saptandı (p<0,05).
Gereç ve Yöntemler:
Tanımlayıcı bir çalışmadır. Çalışma, Konya’da bir kamu hastanesinin çocuk polikliniğe başvuran 0-6 ay arası bebeğe sahip olan 107 anneyle yapıldı. Veriler anket formu ve Emzirme Öz-Yeterlilik Ölçeği kullanılarak toplandı. Verilerin analizinde Kruskal Wallis varyans analizi, Mann Whitney U testi, tek yönlü varyans analizi, t testi ve Spearman kolerasyon analizleri kullanıldı.
Amaç:
Bu çalışma bir kamu hastanesinin çocuk polikliniğe başvuran 0-6 ay arası bebeğe sahip annelerin emzirme öz-yeterlilik durumlarını belirlemek ve ilişkili faktörlerin emzirme öz-yeterlilik ile ilişkisini incelemek amacıyla yapıldı.
Giriş
Bebek sağlığı, Türkiye’de sağlık alanında yapılan yeni reformlar çerçevesinde yenidoğan ve süt çocuğunun sağlığındaki gelişmeleri hedeflemektedir (1). Toplum sağlığının korunması ve geliştirilmesi bebeklerin sağlığına gereğince önem vermekle olmaktadır (2). Bebeklerin sağlık düzeyini birçok faktör etkileyebilmektedir. Şüphesiz beslenme bu faktörlerin başında gelmektedir.
Anne sütü; yenidoğanda optimum büyüme ve gelişme için gerekli olan tüm sıvı, enerji ve besin öğelerini içeren, biyo-yararlılığı yüksek, sindirimi kolay doğal bir besindir (3). Anne sütü, bebeğin ilk altı ay ihtiyacı olan besin öğelerini içeren ideal besin kaynağıdır ve 2 yaşın sonuna kadar anne sütü vermeye devam etmek ideal beslenmenin temel koşullarıdır (4,5).
Türkiye’de emzirmenin korunması, özendirilmesi, desteklenmesi çalışmaları 1991 yılında ivme kazanmaya başlamıştır. 1991 yılından bugüne kadar bu çalışmalar UNICEF işbirliğinde temel amacı emzirmenin korunması, özendirilmesi ve desteklenmesi olan “Anne Sütünün Teşviki ve Bebek Dostu Sağlık Kuruluşları Programı” adı altında sürdürülmektedir (6). Yenidoğanların emzirilmesi sağlıklı büyümeye katkıda bulunan en önemli unsurlardan biridir (7). Emzirme anne ile bebek arasında yakın, sevgi dolu bir ilişki kurulmasını kolaylaştırır. Bu da anneyi duygusal olarak tatmin eder. Doğumdan sonra yakın temas bu ilişkinin gelişmesine yardımcı olur. Bu durum “duygusal bağlanma” (bonding) olarak adlandırılır (8). Emzirme, anne ve bebek için maliyet etkin, sağlığı geliştirici ve hastalıkları önleyici bir aktivitedir (9). Ülkemizde emzirme yaygın olmasına karşın sadece anne sütü ile beslenme alışkanlığı istenilen düzeyde değildir (10). Geç emzirme halen problem olarak karşımıza çıkmaktadır (11). Tüm çocukların yüzde 96’sı bir süre emzirilmiştir. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2013 sonuçları bebeklerin yüzde 58’inin yaşamın ilk iki ayında sadece anne sütü ile beslendiğini göstermektedir. TNSA 2013 verilerine göre Türkiye’de 0-2 aylık döneminde bebeklerin %57,9‘u, 2-3 ayda %35,4’ü, 4-5. ayda %9,5’i sadece anne sütü almaktadır. Ülkemizde ortanca sadece anne sütü ile beslenme süresi 1,2 ay, ortanca emzirme süresi ise 16,7 aydır (7).
Emzirmenin başlaması ve sürdürülmesi pek çok faktörden etkilenir (12). Emzirmeyi etkileyen en önemli faktörlerden biride annenin emzirme öz-yeterlilik algısıdır. Dennis ve Faux’a (13) göre annenin emzirme öz-yeterlilik algısı; annenin emzirip emzirmeyeceğini, bunun için ne kadar çaba göstereceği, emzirmeye ilişkin düşüncelerini ve duygusal olarak emzirme sürecinde karşılaşacağı zorluklar ile baş edebilmesini göstermektedir. Dolayısıyla annenin emzirmeye istekli olması emzirme başarısını artırmada önemli bir etken olabilir. Emzirme başarısı ile emzirme öz-yeterlilik algısının birbiriyle pozitif ilişkide olduğu düşünülmüştür (14).
Sonuç olarak; anne sütü bebeğin sağlığı ve gelişmesi için önemli bir rol oynamaktadır. Emzirmeyi engelleyecek faktörleri tespit edip çözüm aramak; anne sütünü bebeğe daha uzun ve etkin bir sürede vermeyi sağlayacaktır. Bu çalışma ile emzirmeyi engelleyecek faktörler saptanarak özellikle emzirme danışmalığı yapan hemşirelerin uygulamalarına katkı sağlanması planlanmaktadır.
Bu çalışma bir kamu hastanesinin çocuk polikliniğe başvuran 0-6 ay arası bebeğe sahip annelerin emzirme öz-yeterlilik durumlarını belirlemek ve sosyo-demografik, doğurganlık ve bebeğin özelliklerinin emzirme öz-yeterlilik ile ilişkisini incelemek amacıyla yapıldı.
Araştırma Soruları
1. Annelerin emzirme öz-yeterlilik düzeyleri nelerdir?
2. Annelerin emzirme öz-yeterlilik puan ortalamaları sosyo-demografik, doğurganlık ve bebeğe ait özelliklere göre farklı mıdır?
3. Annelerin emzirme öz-yeterlilik puan ortalamaları sosyo-demografik, doğurganlık ve bebeğe ait özellikler ile ilişkili midir?
Gereç ve Yöntem
Tanımlayıcı, ilişki arayıcı türde olan çalışma Konya ili bir kamu hastanesi çocuk polikliniklerinde yapıldı. Çalışmanın örneklemini 107 anne oluşturdu. Araştırmanın örnek büyüklüğünün belirlenmesinde ‘‘sürekli değişkeni olan tanımlayıcı araştırmaların örnek büyüklüğünün belirlenmesinde’’ önerilen bir hesaplamadan yararlanılmıştır (15). Hesaplamada Cömert (16) tarafında yapılan bir çalışmanın bulgusundan yararlanılmış ve puanı 58,98±8,14 dikkate alınmıştır. Çalışmamızda emzirme öz-yeterlilik ölçeğinden alınacak puanın %99 güven düzeyi ve ±2 puan olan güven aralığı içinde belirlenmesi hedeflenmiştir. Bu durumda toplam genişlik 4 puan (2 puan üstü ve 2 puan altı) olarak ele alınmıştır. Hesaplamada; standart aralık genişliği=(toplam genişlik/standart sapma)=4/8,14:0,50 bulunmuştur. Standartlaştırılmış güven aralığı genişliği 0,50’ye göre %99 güven aralığında tabloda bildirilen en küçük örnek büyüklüğü 107’dir. Gelişi güzel örnekleme yöntemi kullanıldı. Örnek seçim kriterleri olarak annenin, Türkçe konuşabilmesi, sağlıklı doğum yapmış olması, annenin emzirmeye engel kronik bir hastalığının olmaması, annenin görme ve işitme ile ilgili bir problemi olmaması ve doğumda tek bebeğe sahip olması; bebeğin, 37 hafta ve üzerinde doğmuş olması, 2500-4000 gram doğmuş olması, konjenital anomali olmaması, oral beslenmeyi etkileyecek bir durumun bulunmaması belirlenmiştir. Veri toplama aracı olarak anket formu ve Emzirme Öz-Yeterlilik Ölçeği (EÖYÖ) kullanıldı. Veriler 24 Mart - 8 Nisan 2016 tarihleri arasında araştırmacı tarafından poliklinik katında bulunan emzirme odasında katılımcılarla yüz yüze görüşülerek toplandı.
Anket formu, literatür (14,17,18) doğrultusunda araştırmacı tarafından geliştirildi. Bu form toplam on iki sorudan oluşmakta olup soruların dördü sosyo-demografik, altısı doğurganlık, ikisi bebeğe ait özellikleri içermektedir.
Emzirme Öz-Yeterlilik Ölçeği
EÖYÖ 1999 yılında Dennis ve Faux (13) tarafından geliştirilen 33 maddelik bir ölçektir ve 2003 yılında ölçeği 14 maddelik bir ölçeğe indirerek EÖYÖ kısa formu oluşturuldu. Ölçeğin Türkçe geçerliliği Alus Tokat ve ark. (19) tarafından yapıldı EÖYÖ kısa formu likert tipi bir ölçektir ve tüm maddeler pozitif yöndedir. Ölçeğin kısa formu uygulama kolaylığı sağlamakta ve öz-yeterliliği doğru değerlendirmektedir. Dennis kullanım için kısa formu önermektedir daha kolay uygulama ve öz-yeterliliği doğru değerlendirmektedir. Ölçekten alınabilir minimum puan 14 maksimum 70’dir. Puan yükseldikçe yüksek emzirme öz-yeterliliği göstergesidir (19). Orijinal ölçeğin Cronbach alfa değeri 0,94, Alus Tokat ve ark.’nın (19) yaptığı çalışmada Cronbach alfa değeri 0,86 bulunmuştur. Bu çalışmada Cronbach alfa değeri 0,94 olarak saptanmıştır.
İstatistiksel Analiz
Araştırmanın istatistiksel analizleri bilgisayar ortamında yapıldı. Veri değerlendirilmesinde sayı, yüzdelik hesaplamalar, ortalamalar, Kruskal Wallis varyans analizi, Mann Whitney U testi, tek yönlü varyans analizi, t testi ve Spearman kolerasyon analizleri kullanılarak değerlendirildi.
Araştırmaya başlamadan önce, Konya İli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği ve Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan gerekli izinler alındı. EÖYÖ’nün araştırmada kullanılabilmesi için Tokat’tan yazılı izin alındı. Anket formu ve EÖYÖ doldurulmadan önce annelerin sözlü onamları alındı.
Bulgular
Çalışmaya katılan annelerin %45,8’i lise ve üzeri mezunu, %62,6’sı çalışmadığı, %56,1’i gelir durumu orta/kötü olduğu belirlendi. Annelerin %40,2’si bir çocuğa sahip, %52,3’ünün gebeliği planlı değil, %52,3’ü sezaryen ile doğum yaptığı saptandı (Tablo I). Annelerin yaş ortalaması 26,40±4,77; ortalama gebelik sayısı 2,42±1,43; ortalama doğum sayısı 1,98±1,17; ortalama yaşayan çocuk sayısı 1,87±1,11, ortalama bebeğin yaşı (hafta) ise 11,89±6,72 olarak saptandı.
Araştırma kapsamına alınan 107 annenin EÖYÖ puan ortalamasının 59,18±9,46 olduğu ve EÖYÖ’den aldıkları minimum puan 35 ve maksimum puan ise 70 olarak saptandı.
Çalışmada lise ve üzeri mezun annelerin EÖYÖ puan ortalamasının ilkokul ve ortaokul mezunu olan annelerden yüksek ve anlamlı olarak bulundu (p<0,05). Çalışan annelerin EÖYÖ puan ortalaması yüksek ve istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptandı (p<0,05). EÖYÖ puan ortalaması çocuk sayısı arttıkça yükseldiği ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi (p<0,05) (Tablo II).
Çalışmada EÖYÖ puan ortalaması ile annelerin gelir durumu, gebeliğin planlı olması, doğum şekli ve bebeğin cinsiyeti arasında anlamlı bir fark olmadığı görüldü (p>0,05) (Tablo II).
Annelerin EÖYÖ puan ortalaması ile yaş, gebelik sayısı ve bebeğin yaşı arasında zayıf ve pozitif yönlü, doğum sayısı ve yaşayan çocuk arasında orta düzey ve pozitif yönlü istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptandı (p<0,05) (Tablo III).
Tartışma
Dünya Sağlık Örgütü; anne sütünün bebeklerin yaşam süresini ve yaşam kalitesini arttırmada önemli bir rolü olduğunu belirtmekte ve annelerin bebeklerini en az altı ay sadece anne sütü ile emzirmesini, iki yaşına kadar da ek gıdalarla birlikte anne sütü vermesini önermektedir (4). Emzirme sürecini ve etkinliğini olumsuz etkileyen nedenlerin başında annelerin kendilerini emzirme konusunda yeterli görmemeleri ve özgüven duymamaları gelmektedir (20). Literatürde annenin emzirme öz-yeterlilik düzeyinin yüksek olmasının emzirmeyi devam ettirme davranışı üzerinde çok etkili olduğu vurgulanmaktadır (13,21,22). O’Campo ve ark. (23) yaptıkları çalışmada emzirmeyi etkileyen sosyo-demografik, psikolojik değişkenleri değerlendirmiş ve özelikle emzirme sonuçları için en güçlü etkenin annenin öz-yeterlilik algısının olduğunu belirtmişlerdir. Çalışmada 107 annenin emzirme öz-yeterlilik algısı ve ilişkili faktörler değerlendirilmiştir.
Çalışmada annelerin yaş ortalamasının 26,40±4,77 ve %45,8’inin lise ve üzeri mezun olduğu saptanmıştır. TNSA 2013 verilerinde 25-29 yaş %44,4’ü lise ve üzeri mezun kadın oranına yakın olduğu görülmüştür. Annelerin büyük bir kısmının (%62,6) çalışmadığı saptanmıştır. Türkiye’de farklı bölgelerde yapılmış çalışmalarda da araştırma bulgusu ile benzer şekilde kadınların büyük bir kısmının ev hanımı olduğu görülmüştür (14,17,18). Annelerin %40,2’sinin bir çocuğa sahip olduğu sahip olduğu saptanmıştır.
Annelerin aylık gelir ortalamasını orta veya kötü olarak algılayanlar %56,1 olarak saptanmıştır. Sosyo-ekonomik durumun farklılıklar göstermesi ve kadınların kendi algılarına göre ekonomik durumlarını değerlendirmelerinin farklılığa neden olduğu düşünülmüştür. Annelerin %52,3’ünün gebeliği planlı değildir. Türkiye’de yapılan benzer çalışmalarda da annelerin gebeliklerinin büyük çoğunluğunun planlı gebelik olmadığı görülmüştür (14,17). Bu durumun istenmeyen gebeliklerde annenin emzirme algısını olumsuz yönde etkileyeceğini düşündürmüştür. Annelerin %52,3’ü sezaryen ile doğum yapmıştır. Yenal ve ark.’nın (14) yaptıkları çalışmada annelerin %67,3’ü sezaryen doğum, Küçükoğlu ve ark.’nın (18) yaptıkları çalışmada %57,3’ü sezaryen doğum, Küçükoğlu ve Çelebioğlu’nun (17) yaptıkları çalışmada %60,8’inin sezaryen doğum yaptığı saptanmıştır. TNSA 2013 verilerine göre son 5 yılda meydana gelen tüm doğumların %48’i sezaryen ile yapılmıştır. Sezaryenle doğum yapan annelerin emzirmeye daha geç başlaması ve emzirme ile ilgili farklı problem yaşaması muhtemeldir. Araştırma kapsamında gebelik sayısı ortalama 2,42±1,43, doğum sayısı ortalama 1,98±1,17; yaşayan çocuk sayısı ortalama 1,87±1,11, bebeğin yaşı (hafta) ortalama 11,89±6,72 olarak bulunmuştur.
Annelerin EÖYÖ puan ortalamaları incelendiğinde; emzirme algıları orta düzeyde ve EÖYÖ puan ortalamasının 59,18±9,46 olduğu belirlenmiştir. EÖYÖ puan ortalaması Küçükoğlu ve Çelebioğlu (17) 41,54±10,87 ve Küçükoğlu ve ark.’nın (18) çalışmalarında 40,63±10,22 olarak saptanmıştır. Araştırma bulgusunun diğer araştırma bulgularına göre yüksek bulunmasının sebebinin; araştırma yapılan grubun farklı bölgelerden seçilmiş olmasından kaynaklanabilir.
Annelerin EÖYÖ puan ortalamasının öğrenim düzeyi arttıkça yükseldiği saptanmıştır. Küçükoğlu ve Çelebioğlu’nun (17) yaptıkları araştırmada da çalışmamızla paralel sonuç bulunmuştur. Eğitim seviyesi yüksek olan annelerin emzirmeyi sürdürmede daha başarılı oldukları belirlenmiştir (22,24). Öğrenim düzeyi arttıkça annenin emzirme davranışını olumlu yönde etkilenir ve annelerin uzun süre emzirmeyi devam ettirmesinde yardımcı olur. Çalışan annelerin EÖYÖ puan ortalamasının yüksek olduğu saptanmıştır. Küçükoğlu ve Çelebioğlu’nun (17) yaptıkları araştırmada çalışmamızla paralellik göstermektedir. Çalışma durumu annelerin eğitim düzeyini, sosyal durumunu ve özgüvenini arttırıcı olduğundan emzirme algısını da güçlendirmektedir. Annelerin EÖYÖ puan ortalamasının çocuk sayısı arttıkça yükseldiği saptanmıştır. Bu durum deneyimle birlikte annenin emzirme algısını ve başarısını arttırdığını düşündürmektedir.
Annelerin EÖYÖ puan ortalamasının gelir durumuna, planlı gebelik olmasına, doğum şekline ve bebeğin cinsiyetine göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05).
Annelerin EÖYÖ puanına göre yaş ortalaması, gebelik sayısı ortalaması ve bebeğin yaşı arasında zayıf ve pozitif yönlü, doğum sayısı ortalaması ve yaşayan çocuk ortalaması arasında orta düzey ve pozitif yönlü istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0,05). Annenin yaşı, gebelik sayısı, doğum sayısı, yaşayan çocuk sayısı ve bebeğin yaşı, arttıkça annenin emzirme tecrübesi artmaktadır. Bu durum annenin emzirme öz-yeterliliğini arttırmaktadır.
Sonuç
Annelerin emzirme öz-yeterliliklerinin orta düzeyde olduğu bulundu. EÖYÖ puan ortalamasını annenin yaşı, öğrenimi, çalışma durumu, sahip olduğu çocuk sayısı, gebelik sayısı, doğum sayısı, yaşayan çocuk sayısı ve bebeğin yaşının (hafta) etkilediği belirlendi.
Bu sonuçlar doğrultusunda, emzirme eğitimlerinin devamlılığına gereksinim olduğu görülmektedir. Ayrıca eğitimi düzeyi düşük ve ilk bebeği olan annelerin emzirme yönünden özellikle yakından izlenmesi ve desteklenmesi gerektiği düşünülmüştür.